Hikmet AKITÜRK Hikmet AKITÜRK Gündem

ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Öğretmenlerimizin ve eğitimimizin hangi talep ve ihtiyacının keşfidir ki ; kutlama günü olarak,80'li yılların ilk çeyreğine damgasını vuran yönetimin yasal bir hediyesi biçiminde, kutlamalar zincirine nadide bir halka gibi eklendi ?

1981 yılından başlanmak suretiyle her 24 Kasım tarihini "Öğretmenler Günü " olarak kutlamaktayız.Bundan önce de 25 defa aynı tekrarı yaptık. Hamasi ,çok süslü ve bol övgülü sözlerle ezberimizi bozmadan yolumuza devam ettik. 2006 yılında da ; hiç ödün vermeden , sapmadan ve dimdik vaziyette ve bize bildirildiği şekilde 26. kutlama onurunu yaşamaya hazırız.Bir günlük zamanla sınırlandırılmış dahi olsa , bunu tatmaktan mutlu olacağımızı düşüneceğiz. İhtimal ki, anlayışımızda ve beklentimizde bundan öteye gidemeyeceğiz. O halde,umutsuzluğa mı kapılalım? -Hayır ! Mutlaka , bu günü faydalı hale getirmenin yol ve çareleri vardır ve bulunacaktır. Öncelikle ; töreni değil, eğitim ve öğretime yapacağımız katkıyı ön plana çıkarmayı hedef seçmek durumundayız. Yoksa, alışılmış olduğumuz şekilde ; canım, kanım, herşeyim, başöğretmenim, benim öğretmenim ... öykünmeleriyle ne eğitimimize , ne de hatır için kendilerine gün bahşettiğimiz sevgili öğretmenlerimize kazandırabileceğimiz bir şeyimiz olmaz. Belki, tören yapmak kadar kolay olmayacak, belki de gerçekleri süslü övgülerle örtmek kurnazlığımızdan uzak durmak cesaretini gösteremeyeceğiz. Ancak ,herşeye rağmen iyiye ve güzele, gösterişe ve kendini kandırma yerine, faydalıya ulaşmanın çözümünün ; düşünmek,kafa yormak, sabit ve donmuş düşünce kalıplarından kurtulmak olduğunun farkına varacağız.İşte o zaman , "gün " öğretmenin kendine ait ve kendisine has günü olacaktır. 1980 yılından önce , öğretmen okullarında 16 Mart tarihi "Öğretmen Okullarının kuruluş günü " olarak kutlanır, 1848 yılının bu tatlı hatırası "öğretmenler günü anlamında" "yaşatılırdı. Bolu E.Ö.O.'da öğrenci olarak bizzat yaşadığım bu kutlamaları bütün canlılığı ile, dün gibi hatırlıyorum.Sanırım ve inanırım ki ,bütün öğretmen okulu mezunları için bu duygular geçerlidir. Hal böyle iken , 1981 yılına gelinceye kadar ,öğretmenler için " Dünya Öğretmenler günü" dışında sadece bize özgü bir gün mevcut bulunmamakta idi. Hatta ,"Dünya Öğretmenler günü"belki de çoğumuz tarafından hatırlanmaz. Madem öğretmenlik mesleğinin kutsanmış bir başlangıcı vardı da niçin unuttuk ? Ya da niçin 1928 yılından itibaren tam 53 yıl bekledik ki, birden "Öğretmenlerin günü" olduğunu ve ya olması gerektiğini hatırlamak zorunda kaldık ? Hatta ,öğretmenlerimizin ve eğitimizin hangi talep ve ihtiyacının keşfidir ki; kutlama günü olarak, 80'li yılların ilk çeyreğine damgasını vuran yönetimin yasal hediyesi biçiminde , kutlamalar zincirine nadide bir halka olarak eklendi? Bu sorunun dillendirilmesinde, sadece "gün " ilanı için çok uzun süre beklemenin mantığını anlamak zorluğu yatmaktadır. 1981 yılından önceki öğretmenlerin , hele ilan edilen tarihe erişememiş öğretmenlerimizin niçin böyle bir günden mahrum bırakıldıklarını...düşündüğümüzde, daha çok sorulacakların olması muhakkaktır.


Olaya, bir de çağın geçerli dünya anlayışı ve demokrasi penceresinden baktığımız da, " öğretmenler günü kutlanacak ! kutla ! " ya da , "gününü kutla ! " komut ve talimi yerine , kutlanması gereken günden başlanarak unutmaya ve ara vermeye mahal olmaksızın 26. yıl yerine 79. yılı özgürce ve iştahla kutlamak onurunu öğretmenimize yaşatmak daha anlamlı olmaz mıydı ? Yine de, "yiğidi öldür, ancak hakkını ver !" sözünü burada kullanacağız. Günü bize bahşedenlerin, aslında sadece " Başöğretmen'e " ait bu tarihi günden öğretmenlerimize de bir pay çıkarılması ,mutlaka önemli bir lutuf, tarifi yapılamayacak bir onur kabul edilmelidir. Denilebilir ki ve iddia ile söylenmeli ki, örneğini bir başka meslekte göremiyoruz.Kimseye kolay kolay nasip olmayacak bir hediyedir ki ,daha başka ne isteyebiliriz ? Anmak ve kutlamak ne kadar süslü ve şatafatlı,hatta göstermelik de olsa bir yerde mutlaka bitiyor.Gün kavuşup yeniden ortalık aydınlandığında , bir gün öncesi gibi, öğretmenimiz sadece sorunlarıyla başbaşa kalıyor.Törenlerimizin anlayışında olduğu gibi, sendikalarımız da aynı kararlılığı göstermekten geri duramıyorlar.Anlayışları ya resmi ideoloji ya da buna tepki duyacak karşı duruş şeklinde tezahür ediyor.Yandaşlık yapacak yakınlıkta olan ideolejik ve siyasi saplantılarından sıyrılıp , tarafsızlığın gerektirdiği hak arama anlayışına bir türlü ulaşma ,hatta yakınlaşma imkanı bulamıyorlar kanaatindeyim.Bu arada maddi sıkıntılara değinmek de gerekecek, ancak, "fedakarlıkta maddiyatın yeri önemli değildir, ikinci planda kalır." deyip mesleğin icrasına ilişkinkonulara geçiyorum.


Bu arada , öğretmenlere yapılan büyük bir haksızlığı söylemeden geçemiyorum.Atamalarda, bilhaasa norm kadro (Adı değişmiş de olabilir)uygulamasında, başka meslekten olanların öğretmen olan eşlerine tanıdığımız hakkı, öğretmenlerin öğretmen olan eşlerinden esirgiyoruz. Bakanlığımızın bu haksızlığı gidermesi gerekir. Ayrıca sekiz yıllık zorunlu eğitimin disiplin anlayışından kaynaklanan serbestliğin ve sınıfta kalmama kolaycılığının acı meyvelerini Liselerimizde rahatça topluyoruz. Basına yansıyan olaylardan, öğretmenlerimizin ,kendini bilmez bazı öğrencilerin disiplin ve edeb dışı tutumlarıyla itilip kakıldıklarını, rencide edildiklerini, af buyurun ,maskara edildiklerini içimiz sızlayarak seyrediyoruz. Tabi ki herkes seyrediyor, velilerimiz, sendikalarımız,yetkililerimiz seyrediyor. Malum basınımız bu olayları ,ibretlik haber yerine, reklam edercesine, sanki sosyetenin bilerek yansıttığı konu mankenli rezillikler mesabesinde abartılı ve yaygaracı anlayışla kamuoyuna duyuruyor.İbret için değil, sadece "flaş haber  yapmak uyanıklığı" ile hareket etmekten geri durmuyor. Öğretmene,eğitime,gençliğe verilen zararı farketmiyor,ya da farketmek işine gelmiyor, dolayısıyla tabiyatının ve görevinin gereğini yerine getirmenin zevkini tadıyor.


Bir başka kolaycılık, başarı varsa (Bilhasa ilköğretim ve Ortaöğretim sonu sınavları için) ,başarının adresi olarak dersaneler gösterilir. Başarı yok ise, suçlu ve sorumlusu hazır ; suçlu aramaya gerek yok, potansiyel suçlu mutlaka Öğretmenlerimizdir (! ) Sonuç şudur; öğretmene karşı yapılan olumsuz davranışlar ,uğradığı haksızlıklar pek görülmez,dikkate alınmaz.Hatta haksızlık yapanlar öğretmene karşı masum bile gösterilir. Hatta haksızlığa uğrayan öğretmen ,üstlerdeki amirlerince basına şirin görünmek,yönetime karşı tepkileri azaltmak düşüncesiyle horlanır, ayrıca soruşturmaya tabi tutulur.Öğretmenin en küçük kusuru büyütülür, suça suç eklenir, kimse de sahip çıkmaz. İstisnai olarak, ideolojik yaklaşımlara bağlı olarak farklı yönlendirmeler ve koruma taktikleri geliştirilebilir. Ya da durduk yerde defterini dürme temayülleri tezahür edebilir ki, bunlar normal olmayan müstesna yaklaşımlardır.Çoğunluk tutumlar , günün önemiyle sınırlı olacak şekilde öğretmene sahip çıkmama anlayışı türündendir. Eğitim sorunlarımıza gelince; hepimiz biliyoruz ki , eğitimimize kalıcı,verimli, üretime ve geleceğe yönelik bir çözüm getiremedik.Sürekli arayış içinde olduk, yüzeysel şekil ve kılıf değişikliklerini reform gibi algılamaya kalkıştık. İdeoljik kaygıların esaretiyle aceleci, subjektif ve radikal kararlar vermekten çekinmedik.Geldiğimiz noktada, vardığımız sonuç hiç iç açıcı değil,saklamaya gerek yok, bunu bal gibi biliyoruz.Hepimiz şuçlu aramak sevdasındayız.Suçluyu hep başka yerde ve kendimiz dışında arıyoruz.Nerede hata yaptık , demek basiretini gösteremiyoruz. Daha açıkcası, malumu ilan etmekten imtina ediyoruz,bilmediğimizi bilemiyoruz ya da korkutulmuşluğun ceremesini çekiyoruz. Üstüne üstlük , tekerlemelerimiz teker teker tekrarlanıyor, tekrarlattırılıyor, ezberlerimize ezber katıp, yerimizde sayıyoruzÇağdaşlık , demokrasi, cumhuriyet, laiklik,demokrasi,ilkeler... dilimizden hiç düşmüyor."Türküm, doğruyum, çalışkanım..."desek de , bunu bir mecburiyetle ,şartlı refkleks davranışı dahilinde söylediğimizi,çevremizde sıkça gördüğümüz canlı kötü örnekleri görmekle ancak anlıyoruz.İş işten geçince anlıyoruz. Tören düzenlemek ve methiye düzmeye mahsus dünyadaki rakipsiz liderliğimizi senelerdir kimselere kaptırmıyoruz.Rekorlarımızın ve buluşlarımızın neredeyse tamamına yakınında bunlar ve türevleri dikkati çekiyor. Sessiz düşünmeyi iş edinenlerden veya dışarıdan birileri ,bu anlayışla izlemeye kalksa, işin cazibesin kapılıp hayal alemine dalmış olsa; " Dünyayı bizim keşfettiğimizi,çağdaşlığı,demokrasiyi,cumhuriyet devlet şeklini bizim bulduğumuzu düşünecek,öğretmenliğin ise 20.asrın icadı " olduğunu sanacak sanıyoruz. Halbuki ,böyle olmadığını, süslü ve ağdalı sözlerin bir işe yaramadığını ayan beyan, kılavuz gerektirmeden kendimiz anlayabiliyoruz.Yani,"Lafla peynir gemisinin yürümediğini ay dağı aşınca görebiliyoruz, ancak atı alan Üsküdarı çoktan geçmiş oluyor. Hatırlarız, dualara bile standart getirip, kotaya bağlı imiş gibi " Duanın içeriğinde olmazsa olmazlarını" ferman buyurmasıyla meşhur, 1900'lü yılların en sonuncu Milli Eğitim Bakanının , yakın bir tarihte bir TV kanalında saçtığı çağdaş incileri(!) esefle izlemiş olduk.Güya, eğitime destek ve sahip çıkmak adına savurduğu çağdaş karalama ve inkarcılık yaftalarını duymaktan hicap duymamak mümkün değil.Donup, dondurduğu gibi ,inançlı kalpleri derinden yaraladı. Nasıl kükremişti , neleri savurmuştu,çağdaşlık ve laiklık timsali Bakanımız :" Türk Milli Eğitimini ve Cumhuriyet neslini, yukarıdan vahiyle bildirildiğine inanılan, dondurulmuş, 14 asır öncesine ait çağdışı düşünçelerden kurtarmalıyız ... geçit vermeyiz... "türünden abuklukları savurdu geçti.Bu milletin kahır ekseriyetinin incineceğini hiç düşünmeden, yapacağını yaptı.Çağdaşlık anlayışımız bu olsa gerek ki, geriye diyecek ve yapacak bir şeyimiz kalmıyor. Yerinde sayan ve çağın gerisinde kalmış eğitimimizin hangi anlayışın eseri olduğunu anlamak zor olmasa gerek. Ekilenlerin biçildiği yere baktığımızda herşeyi açıklıkla ebiliyoruz.Geriye dönük 40-50 seneye geri baktığımızda,eğitime yön vermek amacıyla yapılan,uygulanmadan rafa kaldırılan ya da kısa sürede uygulamasından vazgeçilen değişimleri şöyle sıralayabiliriz : Öncelikle Öğrencilere yönelik uygulama sistemleri açısındanKlasik-Modern-Lİmme Projesi,Basamaklı Kur-Müfredat Labratuvar okul-Ders Geçme ve Kredili Sistem-Sınıf Sistemi-Alan Seçmeli Sistem-Anadolu Lisesi-Yabancı Dil Ağırlıklı Lise-EML,ÇPL-METEM- Tam gün Tam Yıl Eğitim-Temel Eğitim ve 8 yıllık zorunlu eğitim-PİO-YİBO-Yatılı-Gündüzlü -Okullarda Dışardan Bitirme-Açık İlköğretim ve Açık Lise-Olgunluk- Bitirme-Tamamalama-Bütünleme -Sorumluluk-Tek ders- İkinci Hak-Engel-Kredi Tamamlama-Dışardan Kredi Tamamlama-Yoğunlaştırılmış Kredi Tamamlama sınavları ve bunların ek ve uzantıları,hazırlık sınıflı okullar, 4 Yıllık okullar-Okullararası serbest geçiş,sınırlı geçiş,tamamen geçiş yasağı uygulaması, 5'li-10'lu-100 üzerinden puanlı, Harfli (A,B,C,D,E) not sistemleri,YDA Liselerin kaldırılıp tamamının Anadolu lisesine dönüştürülmesi , kademe ayırma,kademe birleştirme-kademe kaldırma ve daha nice sınıf geçme-bitirme ve değerlendirme sistemleri...  Öğretmenler yönüyle ; Standart kadro-norm kadro-Zorunlu Bölge-Eğitim Bölgesi-Mebsis-Persis-İlsis...hatta sayfaları dolduracak farklı  uygulamalar, hep arayışımızın göstergeleridir.Denemeye ve değiştirmeye devam ediyoruz.Artık çağa uygun ve sürekliliği olan bir eğitim uygulamasına karar vermek zorundayız. Değişiklikleri yorumlamaktan,yorum birliğine varamadan yeni bir arayışa girmekten bıkmış olmamız gerekir.Eğitim ve öğretim de temel amacımızın , insanımızın karakterine ve yapısına uygunluğunu ön planda tutup,hedefin bu anlayışla belirlenmesi gerekmektedir. O halde ; Kalıplaşmış ,tek düze, çağa uygun olmayan ideolojik ve belirli bir kesimin görüşünü yansıtan anlayışları kabullendirme ,toplumu bu düşünceye göre yönlendirme,şekillendirme bencilliği yerine , nesillerimize ,serbest ve özgür düşünmenin önemli olduğunu benimsetmeliyiz. Çağın teknolojisini hazır almak yerine,teknolojinin yöneticisi olmalıyız.Standart düşünme ve insan yetiştirme yerine,eğitim standardını herkes için sağlamalıyız. Öğretmenlik insanoğlunun varoluşu ile yaşıt olan ,insanlık varoldukça devam edecek ulvi ve meşakkatli bir meslektir. Ne mutlu öğretmen olanlara ve olmak isteyenlere. 


Bu duygu ve düşünceler doğrultusunda öğretmenlerimizi saygı ve sevgi ile selamlıyorum

#

YAZARIN SON YAZILARI

Hak Aramak Marifet Gerektirir

Hak Aramak Marifet Gerektirir

KONUMUZ ANAYASA

KONUMUZ ANAYASA

Gündem Yazılarıyla Yeniden

Gündem Yazılarıyla Yeniden

.





Hem  hizmetin  hem de demokrasinin  gereği; seçmek ve seçilmek hakkımız

Hem hizmetin hem de demokrasinin gereği; seçmek ve seçilmek hakkımız

Toplumumuzda oluşmuş yaygın kanaatle, neredeyse sadece ‘Belediye Başkanını’ seçmeye odaklanıyoruz. Sanki, Belediyenin temel karar organı olan ‘Meclisi ‘ pek önemsemiyoruz! Belediye yönetimini sadece “Belediye Başkanından ibaret sanıyoruz. Yani,” biz başkanı seçelim, gerisi nasıl olsa olur! “diyebiliyoruz
Öğretmenlik güzel sanattır

Öğretmenlik güzel sanattır

Dünyanın bütün çiçeklerini diyorum / Kır ve dağ çiçeklerini istiyorum.
Kaderleri bana benzeyen, / Yalnızlıkta açarlar, kimse bilmez onları,
Geniş ovalarda kaybolur kokuları? / Yurdumun sevgili ve adsız çiçekleri...

En  uzak  mesafe   ve  çözümü   en  uzak  sorun

En uzak mesafe ve çözümü en uzak sorun

En temel hizmetlerden Su almaktır.. Yerel Yönetimden Senelerdir beklenen... Ve bir türlü henüz çözülemeyen...




GENEL BİLGİLER

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve - Adapazarı, Adapazrı Geyve Otobüs sefer tarifesi. Geyve otobüsü kaçta kalkıyor? Adapazarından son Geyve Otobüsü, Sefer tarifesi, geyve koop otobüs