PEKİ O ZAMAN DÜŞMANIZ

Darbenin anatomisine ve illa ki bir düşman arama niyet ve gayesine dönük olmak birileri için beğenilen bir şey olabilir ve bu onların şereflerindeki şüpheyi artırır.








 



 















 



Geçtiğimiz günlerde genelkurmay başkanlığı imzalı bir açıklamaya şahit olduk. Genelkurmay başkanlığı imzalı diyorum çünkü önceden hazırlanan bir metin olduğu ve sadece Tsk. tarafından tasdik edildiği ortaya çıktı.



Bu topraklarda yaşayan insanlara, bu tür şeyler pek garip gelmiyor artık. Çünkü kanla kurulan, dar ağaçları ile pekiştirilen, önce as sonra ifadesine başvur gibi garabetlerin yaşanması sonucu oluşan bir rejimin, bu sistemin kurumlarınca bir savunma mekanizması oluşturacağı zaten malumdur. Hiçbir rejimden, düzenden, kendisini ortadan kaldırma ve değerlerini değiştirme adına tehlikeli gördüklerine “buyurun gelin” demesi beklenemez.



Burada aslında, genelkurmay imzalı açıklamada kullanılan üsluba, hakaret edilen değerlere, tehlike ve düşman olarak tanımlanan anlayışa dikkat çekmek istiyorum.



Açıklamada; “Ankara’da 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlamaları ile aynı günde kuran okuma yarışması tertiplenmiş,  ancak duyarlı medya ve kamuoyu baskıları sonucu bu faaliyet iptal edilmiştir.” şeklinde kullanılan ifade de, Allah(c.c.) tarafından, Cebrail(a.s.) vasıtası  ile Hz. Muhammed(s.a.v.)’e bildirilen ve kendisine tabi olmakla kurtuluşa erileceğine inandığımız Kur’an’ı Kerimin, yüzünden, güzel sesle okunması ve dinlemeleri üzere insanların davet edileceği bir organizasyonun oluşturulması, duyarsızlık ve tehlikeli görülen bir etkinlik olarak değerlendirilmiştir.



Tertil üzere, programlı bir şekilde, tefekkür ederek, hayata geçirilmesi amaçlanarak okunması gereken Kur’an’ın, sadece kulaklarda hoş bir seda bırakacak, gözleri birkaç damla yaşlandıracak şekilde okunmasına bile tahammül edilmediği görülmektedir. “Cenazede oku, camide oku ama salonlarda, hele milli bayramlara denk getirecek şekilde sakın okuma” denmektedir. Öyle ya, Kur’an’ın hayata müdahalesinin tamamen terk edildiği, o vahyin kaynağı olan Rabbimiz Allah(c.c.)’a ait egemenlik ve hakimiyetin, halka, halk çoğunluğuna devredildiği bir meclisin açılış yıldönümünde Kur’an gündeme gelmemeliydi. Figüran olan halkın, vekalet verdiklerinin çıkaracağı kanunlarla bir hayat anlayışına geçilirken, bu ve bunun gibi tüm tağuti anlayışları reddetmeyi Allah’a imanın ilk şartı olarak koyan bu dinin bilgi kaynağına, Kitab’a tabii ki tahammül edilmeyecekti.



Ayrıca, genelkurmayın muhtıra nitelikli bildirisinde tesettürlü, örtülü kıyafetler çağ dışı olarak tanımlanmış, açıkça İslam dininin önerdiği yaşam şekli hedef alınmıştır; “22 Nisan 2007 tarihinde Şanlıurfa’da; Mardin, Gaziantep ve Diyarbakır illerinden gelen bazı grupların da katılımı ile, o saatte yataklarında olması gereken ve yaşları ile uygun olmayan çağ dışı kıyafetler giydirilmiş küçük kız çocuklarından oluşan bir koroya ilahiler okutulmuş...”



İlk insandan bugüne çıplaklık ve örtünme iki yaşam tarzının birer kutupları olmuştur. İnsanı başıboş bırakmayan Allah(c.c.)’ın, Resulleri vasıtası ile bildirdiği örtünme emrine sadık olanlar, kişilik ve şahsiyeti ile varolabilmeyi ispatlamış, eti, bedeni için kullanılanlardan beri kalabilmiştir. Bu yüce ve erdemli konumu çağdışı olarak görmek, mühürlenmiş kalplerin, sadece dünya ile sınırladıkları hayat algısından kaynaklanmaktadır. Ama şu unutulmamalıdır ki bu toplumda, çocuklarına başörtülü bir şekilde Kur’an ve ilahi okutmayı, onları çıplak hale getirerek yağmurlu, güneşli, soğuk, sıcak havalarda stadyumlara doldurarak, topluma yabancı gürültüler eşliğinde dans etmelerine tercih edenler vardır.



Eğer dert edilecek bir sorun varsa, o da uyuşturucunun ilkokul kapılarına indiği, saygısız, alaylı, müstehcen konuşma üslubunun yaygınlaştığı, geri zekalı aklın ürünü olan şarkı sözlerine kendini kaptırmış, niteliksiz, bilgisiz, idealizmi tanımamış bir neslin yetişme tehlikesidir. Gece geç saatlere kadar, beyinleri uyuşturan TV dizilerinin büyüsüne terk edilen, sihir, şiddet ve erotizmin kuşatması ile karşı karşıya bırakılan çocuklarımız olmalıdır derdimiz.



Evet Kur’an hayat rehberidir. Yaratana karşı kulluk sorumluluklarımızı öğrendiğimiz ilahi bir kaynaktır. Ve, çocuklarının Allah(c.c.)’a karşı iyi bir kul olmasını, O’nun rızasına nail olmasını, bu sebeple erken yaşta Kur’an’la muhatap olmasını, dünya ve içindekilerden daha çok isteyen veliler vardır, hep de var olacaktır.



Bildiriyi hazırlayan zihniyet bunlarla  kalmamış, Hz.Peygamberin(s.a.v.) doğumunun yıldönümü dolayısı ile gerçekleştirilen kutlu doğum şölenlerini kaygılanılması geren hadiseler olarak göstermiştir; “Ayrıca, Ankara’nın Altındağ ilçesinde “Kutlu Doğum Şöleni” için ilçede  bulunan tüm okul müdürlerine katılım emri verildiği, Denizli’de İl Müftülüğü ile bir siyasi partinin ortaklaşa düzenlediği etkinlikte ilköğretim okulu öğrencilerinin başları kapalı olarak ilahiler söylediği, Denizli’nin Tavas ilçesine bağlı Nikfer beldesinde dört cami bulunmasına rağmen, Atatürk İlköğretim Okulunda kadınlara yönelik vaaz ve dini söyleşi yapıldığı yolunda haberler de kaygıyla izlenmiştir.”



Hz. Muhammed(s.a.v.)’in getirdiği nizama tahammül edemeyenlerin, O’nun vefatından yediyüz sene sonra icat edilmiş kutlu doğum etkinliklerinden bile rahatsızlık duyması, tehlike olarak değerlendirilen ölçünün ne kadar düşük bir hal aldığını bizlere göstermektedir. Şiirlerde kalan, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek bir dua olan “neredesin, seni bekliyoruz ey Resul” gibi yakarışlarla geçiştirilen bu şölenlerin bile, kaygı sebebi görülmesi düşündürücüdür.



Kelime-i Tevhidin ikinci yarısı Muhammedur Resulullah”’dır. Bu ifadeye sözde değil özde bağlı Müslümanlar, Hz. Muhammed(s.a.v.)’i tek mürşid, tek önder ve yegane örnek olarak kabul ederler. Tüm peygamberler gibi, Onunda insanları tağuta kulluktan sakındırıp Allah(c.c.)’a kulluğa sevk etmekle görevli olduğuna iman ederler.



İşte bu tür kutlamaların cumhuriyet rejimine özde bağlılıkla çeliştiğini ifade edenler, Resulullahın sunduğu hayat anlayışı ile bu rejimin insanlara sunduklarının birbiri ile uyuşmadığı, sürekli bir çatışma içerisinde olduğu gerçeğini bildiklerini de itiraf etmişleridir;  “Bu tür davranış ve uygulamaların, Sn. Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan 2007 tarihinde yaptığı basın toplantısında ifade ettiği “Cumhuriyet rejimine sözde değil özde bağlı olmak ve bunu davranışlarına yansıtmak” ilkesi ile tamamen çeliştiği ve Anayasanın temel nitelikleri ile  hükümlerini ihlal ettiği açık bir gerçektir.”



Yayınlanan metnin son kısmında ise açık bir ifade ile düşman tanımlaması yapılmış, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkesin düşman olarak görüldüğü tehdidi savrulmuştur; “Özetle, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Atatürk’ün, “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkes Türkiye Cumhuriyeti’nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır.”



Ateşten yaratılan iblis, çamurdan yaratılan Adem’e karşı kıskançlık içerisine girmiş, kibirlenerek Allah’a isyan etmiştir. Tarih içerisinde ilk ırkçı iblistir dense bu ifade yanlış olmaz. Çünkü o, kendisinin belirlemediği, müdahalesinin olamadığı bir konuda üstün olduğuna inanıyor, adeta şu anlayışı dayatıyor gibiydi; “Ne mutlu ateşten yaratılmışlara demeyen benim düşmanımdır.” (bkz.7/12)



Hz. Adem(a.s.) iblisin düşmanıydı, sonra gelen Resullerde... Cahiliye Arapçı zihniyet, Rasulullahı düşman olarak seçti. Ve Allah(c.c.)’ın tüm elçileri ile beraber muvahhidlerde bu cahiliye davranışının müdavimleri tarafından düşman olarak görüldü.



Onlar ise zamanlarının ırkçı, faşizan anlayışlarına karşı, mü’min, muvahhid, müslüman kimliğini üst kimlik olarak haykırmışlar, insanların Hak ve Batıl olarak iki kutup olduğu tespitini yaparak “Ne mutlu o iman edenlere” düsturunu tebliğ etmişlerdir. (bkz.9/20)



“Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkesi, düşman olarak tanımlayanlar bilsinler ki, tevhid davasının kutlu elçileri olan Resulleri de düşman olarak seçtiler. Allah’a ve elçilerinin yolunu takip eden tüm muvahhidleri düşman olarak seçtiler. Birbirlerine iman bağı ile kenetlenmiş, İslam kardeşliğini her şeyden üstün tutan, mü’min kardeşini sevmeyi iman etmenin ve cennete girmenin şartı olarak kabul eden tüm salihleri düşman olarak seçtiler.



Evet “Ne mutlu Türküm diyene!” anlayışına karşı çıkan herkesi, düşman olarak mı tanımlamıştınız; Ne yapalım, Peki o zaman düşmanız



 

#

GENEL BİLGİLER

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve - Adapazarı, Adapazrı Geyve Otobüs sefer tarifesi. Geyve otobüsü kaçta kalkıyor? Adapazarından son Geyve Otobüsü, Sefer tarifesi, geyve koop otobüs