HER DERDİMİZİN BİR ÇARESİ VARDIR. TABİ Ki BİLİRSEK VE İSTERSEK! (I)
Teknolojiyi geliştirme, yaşamamızı kolaylaştıran araçları bulma,temiz ve yaşanılır çevre edinme,çevreyi koruma,en iyi hizmeti topluma sunma ,insan haklarını koruma ve savunma, birlikte yaşama, sağlıklı yaşama ve bunun için beslenme ve benzerleri dert edindiğimiz ve çaresini her daim aradığımız yaşama hedeflerimizdir. Bu hedefler her gün artıyor,genişliyor,genişledikçe sorunlarını da beraberinde getiriyor.
Ancak bütün bunlar;insan oğlunun gayreti,çalışması, kendini bilim ve fenne adaması,düşünüp bulması, paylaşması, biribirine destek olması ile sağlanmıştır. Nice hastalık illetleri,zorluklar insanoğlunun kabusu, korkusu olmuşken tarihin akışında bulunan çarelerle silinip gitmişler. Taşımada,ulaşımda,beslenme,eğitim ve barınmada çekilen zorluklar, bilimsel gelişme sayesinde kolaylığa ve rahatlığa dönüşmüştür. Aynı zamanda, teknoloji gelişirken , tedbirsizliğin ve bilinçsizliğin getirdiği yeni dertlerle tanışmak zorunda da kalmak varolmuştur kaderimizde...
Geçmişten günümüze bilim adamlarımızın araştırma ve buluşları, başta insanlar olmak üzere canlılara şifa olmuşlar. Bilim yaşantımızı kolaylaştırmış, yaşama standardımızı günümüzün gelişmiş seviyesine getirmiş. Buna rağmen hala içinden çıkamadığımız pek çok sıkıntımız var.
Bazen de tedbirlerin yetmediği felaketlerle karşılaşıyoruz. Yaşamak için, her şeye rağmen azim ve gayretimizi sürdürmek, zorluklara karşı elimizden geleni yapmak durumundayız. Bütün zorluklara, acılara ve büyük kayıplara rağmen hayat acı-tatlı devam ediyor. Manevi anlamda kaybedilenler geri getiremesek de, bu konuda yapabileceğimiz başka bir şey olmadığından , dünya hayatının gereği maddi kayıplarımızı telafi ederek ,kayıplarımızın fevkinde kazanımlara kavuşabiliyoruz. Bunu en canlı örneğini yaşadığımız 1999 depreminde ve sonrasında gördük.
Gösterilenler ve karşılığında gösterdiğimiz tutum işin olması gereken yönüdür. Bir de işin olmaması gereken yönü var ki ; bu toplumumuzun meşhur ve yaygın hastalığıdır. Yani kangren haline gelmiş,neredeyse çözümüne inanamayacağımız , “Böyle gelmiş,Böyle gider” kolaycılığına kaçtığımız anlayışımızdır. Dahası nemelazımcılık, boş vermişlik, bezginlik, hastalığımızdır bunlar! Belki de bencilliğimizin,dar ve kalıplaşmış düşünmemizin bir tezahürüdür olanlar...
Hiç arzu edilmeyen bu kısır ve gündelikli anlayışımızın göstergesi de yaşantımıza aynı biçim de yansıyacak,dolayısıyla içinde bulunduğumuz şartları da bilmeceye dönüştürecektir. Sıkıntı ve dertlerimizin kaynağına kolayca vakıf olamayacağımız gibi, şikayetçi olmak ve kendimiz dışında suçlu aramaktan başka hareket tarzımız da olmayacaktır. Kabaca çerçevesini çizdiğimiz bu anlayışımızı yaşadığımız çevreye uyarlamaya çalışırsak ve örneklendirirsek konumuz daha iyi anlaşılacaktır.
Evet,ölüm hariç her derdimizin,sıkıntımızın ve sorunumuzun bir şekilde çaresi vardır. Öyle veya böyle mutlaka bir çaresi çözümü bulunabiliyor. Bilim tarihi bunun binlerce örneğini bize sunmaktadır.
Burada bir incelik var . Hani derler ya “Derdini söylemeyen derman bulamaz!” Evet, doğal olarak derdimizi söyleyebilmek için de önce derdimizin ne olduğunu bilmek ve ona göre çare aramak gerekecek. Çareler derken, bunu hiç kimse sihirli değnekle çözemeyecektir. Çözümlerimiz bireysel olmamalı, elbirliğine,destek ve ortak anlayışa dayanmak zorundadır. İlaç ve şifa buradadır.
Yazımızın başlığı ,yakın zamanda TV reklamlarında karşılaştığımız bir reklamı çağrıştırdı. Bana göre, etkileyici ve mantıklı bir reklam idi. Neydi esprisi? “- Fındık yararlıdır, sağlık ve enerji verir. - Yersen ! ” Sıkıntımızın ve dertlerimizin çözümü vardır: “Bilirsen!..“,“ İstersen!..”
Çaresini aradığımız,sıkıntımız ve önemli toplumsal sorunlarımızdan ilki Belediye hizmetleri ile buna bağlı çevre sorunlarımızla ilgilidir. Bu önemli sorunu belirli başlıklar halinde ele almak ve sorularla desteklemek gerekecek.
*Belediyelerimiz niçin kurulmuştur? Hangi temel hizmetleri yapmak görevleridir? Bunun farkında mıyız? Ya da ne kadar farkındayız?
Önce,Belediyelerimizin kuruluş amaçlarına uygun yapmaları gereken temel hizmetleri sayarak başlayalım. Belediyelerimizin uygulamaları ile vatandaşımızın hizmet beklentilerini buna göre kıyaslayalım. Şimdi de, nedir belediye olmanın gerektirdiği hizmetler bir görelim. ”Yerleşime uygun imar planı hazırlatmak, modern şehircilik projeleri yapmak ve uygulamak, şehir içi yolları imara uygun açmak ve düzenlemek,yeni yerleşim alanları üretmek,toplu konutu özendirmek,temiz su sağlamak,şehiriçi trafik akışını kolaylaştırmak,park ve oto park alanları açmak-ses ve gürültü kirliliğini önlemek,atık suları tahliye etmek, imar sahalarının her türlü alt yapılarını hazırlamak, işyerlerinin (kahvehane-lokanta-kuaför, pastane, fırın,manav, kasap ve eğlence yerleri..gibi) sağlık şartlarına uygunluğunu denetlemek, fırın ve kahvehane ... gibi işyerlerinde fiyat tarifesi uygulatmak,işyeri ruhsatlarını vermek,ölçü ve tartı aletlerini kontrol etmek,sebze-meyve hali açmak,mezbahaları denetlemek, çevre temizliği yapmak ve temiz çevre oluşturmak , yeşili korumak,hava kirliliğini önlemek,mesire alanları ile dinlenme bahçesi düzenlemeleri yapmak, çocuk parkı ile oyun ve spor sahaları oluşturmak, yangın söndürme ve kurtarma işlerini yürütmek, çocuk bakımevleri ve yaşlılar huzurevleri açmak,mezarlık düzenlemesi ve cenaze nakil hizmetlerini yerine getirmek, pazar yerleri düzenlemesi ve denetimini yapmak,kültürel ve eğitici çalışmalara imkan hazırlamak ve desteklemek... ve çağın gereği ve yasalarımızın emrettiği topluma yönelik... çok sayıda hizmetlerdir.
*Hizmet bekleyen vatandaş olarak Belediye hizmetinden ne anlıyoruz? Beklentilerimiz ve tepkilerimiz nelerdir? Belediyeye,dolayısıyla toplumumuza karşı sorumluluklarımız nelerdir? Hepimiz sorumluluklarımızı,üzerimize düşenleri yerine getiriyor muyuz?
Şimdi oturalım bulunduğumuz yere göre bunları değerlendirelim. İşimiz bunlar mı? Bunların pek azı mı? Bunlarla hiç benzeşmeyen ve günü kurtarmaya yönelik adına pek de hizmet diyemeyeceğimiz,ancak vatandaş olarak hizmet zannettiklerimiz mi(Çıkarcı anlayışlar bakımından)Belediye hizmeti ile bağdaşıyor? Buradan amaçlanan; bir tarafı ve ya birilerini kınamak,muhalefet etmek anlayışından ziyade vatandaşın mevcuda göre değerlendirme yapmasını sağlamaktır. Örnekleme alanımız belirli bir zaman dilimi olmayıp, geçmişin geniş bir zamanının muhasebesidir. Esas olan biribirimizi bilinçlendirip, geleceğimize bakmaktır.
Belediyelerimizin hizmetlerinde yapamadıklarını ve yapmadıklarını
sıralamak, tenkit etmek kolaydır. Her zaman hepimiz bu yanlışları yapıyoruz.. Tıpkı depremde gördüğümüz zarar karşısında çok katlı ve eksik imal edilmiş binamızın bütün sorumluluklarını Belediyemizin üzerinde bırakıp, kendimizi tamamen masum gösterdiğimiz gibi.Sanki Belediye bizi çok katlıya,ucuz ve kalitesiz malzemeyle yapmaya zorlamış gibi.Halbuki biz binayı kendimiz için yapıyoruz,herşeyden önce en uygununu biz isteyeceğiz,başkalarının zorlamasına hiç gerek yok.İşimize geldiği şekilde konuşuyoruz,belki de muhalefet olsun diye hedef alıyoruz.Yanlışlıkları tek tarafta aramak yerine, nerede hata yapıldığını bulmaya çalışacağız.
*Gelelim vatandaş olarak kendi cephemize ve bunları kendimize soralım, cevabımızı verelim:
*Yukarıda saydığımız ve ya benzerlerini sayacağımız hizmetleri ne kadar benimsiyoruz, bunların yerine getirmesini ne kadar istiyoruz?
*Seçme ölçütümüzde hangi özelliğimiz ağır basıyor?
*Ferdi hizmetle toplumsal hizmeti ayırabiliyor muyuz?
*Belediyenin toplumsal hizmet haricinde görevi olmadığını bilip, ferdi isteklerimizi bir kenara bırakabiliyor muyuz ? Belediyemize bu konuda ne kadar yardımcı oluyoruz?
*Yoksa , oy vermenin ya da oy vermiş görünmenin , hatta gelecekte oy verecekmiş gibi görünmenin karşılığında şahsımız için bedava hizmet beklemenin insanlıkla ve hakkaniyetle bağdaşmadığının farkında oluyor muyuz?
*Her toplumsal hizmetin bir karşılığının olduğunu bilerek, emlak vergilerimizi ödemeyi kendimize borç biliyor muyuz?
*Bedava su kullanıp,bedava kum isteyip,belediye araçlarından bedava yararlanmayı kar sayıyor muyuz?
*Hem Belediyemize karşı vergi yükümlülüğünü yerine getirmeyip,hem de neyin karşılığı olursa olsun sorumluluğunu yerine getiren vatandaşlarımızın hakkını ihlal ettiğimizi düşünebiliyor muyuz? Hak gaspı ve helal-haram ayırımı yapabiliyor muyuz?
*Şehirciliğin gelişmesine,yolların trafiğe uygunluğuna hangi katkımız oluyor? Yeşillenmeye ne katıyoruz.? Aksine ne kadar eksiltiyoruz?
*İmar kurallarına ne derece uymaktan yanayız? Yoksa ben hariç herkes kurallara uysun kolaycılığı ve bencilliği içinde miyiz?
*Çevreyi kirletmemek için ne yapıyoruz? Kirliliğe karşı tepkimiz nedir? Bunları,hizmete dayalı çok yönlü düşünelim ve kendimizi sorgulayalım.
*Biz mi hizmeti böyle istiyoruz, yoksa Belediyelerimiz bizim
istemediklerimizi mi yapıyor?Bunları(Kişiye yönelik beklentile,istekleri) bize zorla mı(!) veriyor?
*Belediye hizmetinden ve hizmet beklentisinden,sadece şahsımıza
yapılan hizmet olarak görme hakkını nereden alıyoruz? Bunlar ve buna benzer soruların cevabını düşünüp,nerede hata yaptığımızı anlamadıkça ve buna göre davranmadıkça, netice itibariyle hizmetin gerçek mecrasına girmesini sağlamadığımız müddetçe sıkıntılarımızı sonlandıramayız. Hatalıyı-kusurluyu-Suçluyu- yanlış yapanı,adına ne dersek diyelim göründüğü şekilde bu topluma zarar verenleri,geleceğimizi zora sokanları şurada burada aramaya gerek yok. Bu vebalin içinde hepimiz varız. Vebal,kusur , yanlışlık...ve her ne varsa suçluyuz. Belediye imkanlarını hoyratça kullandıranlar,şahsi ve göstermelik işler için kullandıranlar topluma karşı ne kadar ne kadar bu yanlışlığın içinde ise, Belediyemizden geçinenler, belediye imkanlarını bu şekilde talep eden, her dönemde bunu meslek haline getirenler dolayısıyla asıl sebebiyet verenler, yanlışı yaptıranlar olarak kat be kat vebal altındadır, zarar verendir.
Diğer taraftan, sorumluluklarını yerine getiren,şahsi bir beklentisi olmamışlar da , yani ben-sen veya onlar vebali paylaşmak zorundadırlar. Hakkını savunmadığı,sustuğu ve tepkisini vermediği için! Çoğunlukta olarak etkili olmadığı için...Hatta nemelazımcı oldukları için!
Bütün bunlar söylenemeyecek, bilinmeyecek gerçekler değil. Her şey ortada: Belediyeye su parası ödememek,emlak vergisini ödememek,neredeyse bedava denebilecek Belediye işyerlerinin kirasını
vermemek,Ruhsatsız inşaat yapmak,kaldırımları,yolları işgal etmek,belediye taşıtlarından şahsına ait vasıta anlamında bedava yararlanmak,bedava kum-çakıl getirtmek,itfaiye araçları ile bedava su taşıtmak neredeyse gelenek haline gelmiş, af buyurun bunun başka adı olmaz! Yüzsüzlük almış
yürümüş... Bakıyorsun aynı kesim hep alan. Nerede bu yoğurdun bolluğu, bu kaynak dereden akmıyor. Bir gün tükenir,kaynak kurur. Altını böylece oyduğumuz binanın altında hepimiz kalırız. Şunu hepimiz bileceğiz,her hizmetin bir bedeli vardır. Önce sorumluluk yerine gelecek,ardından hizmet
gelecek. Gelecek bu hizmet sadece senin ya da benim için değil, hepimiz için geçerli hizmet olacaktır.
Bütün bunları yok sayanlar için cevap:
*Su parası ödemeleri için neden sık sık anons yapılıyor? Yapılmak
zorunda kalınıyor?
*Anonsu niçin sorumluluğunu bilenler dinliyor? Diğerleri niçin
bunu anlamıyor ve “bana hitap etmiyor!“
diyebiliyor!
*Anonsta niçin cezadan bahsediliyor?
*Ana parayı da cezayı da ödeme sorumluluğu olanlar
ödemiyor mu? *Ödemeyenler niçin daha fazla su kullanıyor? Çünkü, bazı uyanık(!)geçinenler işin kolayını(!)bulmuşlar. Bu gün oy verdiğini kabul ettiği görevde ise,“benim adamım görevde!” diye vermeyecek. Yarın oy vermediği görevde olursa ,o zaman da”Niye vereyim,istemediğim görevde!” deyip,başka bahane ile bedel ödemeyecek. Uyanık(! )için nasıl birisi gelmeli ki ödesin? *Anlaşılıyor ki bu gibilerin defterinde böyle bir sorumluluk, sadece almak dışında vermek ve
borcunu ödemek,bedel ödemek... yazmıyor demek ki?
*Milletin hakkıyla ye, iç,temizlen ,bahçe sula, hatta tarla
sula,Allah’tan korkmuyorsan,riya olduğunu bilmiyorsan,
alışkanlığın da varsa bir de abdest al artık! Diyecek başka
ne kaldı ki!..
*Ücret ödemeden ne hakla kullanabiliyor? Her şeye rağmen suları
niçin kesilmiyor, böyle kullanmasına niçin izin veriliyor?Bu çok
kötü alışkanlığın kaynağı nedir?
*Bu asalaklardan,bedavacılardan nasıl kurtulacak insanlarımız?
*Belediye çalışanlarının zamanında ve tam olarak ücret alamadığını
biliyor muyuz? Niçin ücret alamadıklarını da biliyor muyuz.? Bu
haksızlık ,onların hakkını ihlal değil mi? Sebep kim?
*Siz hiç karşılık beklemeden kazancınızı başkalarına verdiniz mi?
Ya da toplum için ücretsiz çalışır mısınız?Malınızı bedava verir
misiniz?Verir miyiz?
*Söz temsili, böyle giderse bu gemide mal kalır mı?
*Belediyenin rakamları çok borcunu bedavacılar mı ödeyecek(!)
ya da kim ödeyecek,
nasıl ödenecek?
*Buna rağmen mevcutlar için hiç olmazsa bundan sonra
tasarruf gerekmez mi?
*Biz de ,siz de, her kim müsebbip ise yanlışımızda dönüp
istemesek,kötü huyumuzu bir bıraksak, diğer taraftan da kim
yapması gerekiyor ise bu doyumsuzca, haksızca ve asalakça...
isteklere dur desek olmaz mı?
Son söz: Hepimiz bu çevrede yaşıyoruz. Böyle soruları sormak, yanlışları kim yaparsa yapsın ortaya getirmek,eleştirmek, vatandaş olarak uyarı ve tepki göstermek ve yerine göre kınamak yasal ve insani hakkımızdır. Zararın neresinden dönersek kardır. Vazgeçmek ve dur demek zorundayız.
Hepimiz hakkımızı, haddimizi ve hududumuzu bilmek, kendimize çeki düzen vermek zorundayız.
Gayret edersek ve istersek; inşallah doğruları bulmakta Allah yardımcımız olacaktır.
Selam ve saygı ile...