Murat DUMAN Murat DUMAN Tarihten Bugüne

Yaratılmışların En Hayırlısı (sas) Eyüp Sultan’ın Evinde

Medine’de gönlü Peygamber sevgisiyle dolu herkes, Allah Resûlü’nü (sas) evinde misafir etmek istiyordu.

Her bir Medineli bu muhteşem ve yüce insanı ağırlamanın iştiyakı içinde çırpınıyordu. Ensar, Resûlüllah’ı (sas) evlerinde misafir etmek ve ağırlamak için birbiriyle âdeta yarış hâlindeydi. Çünkü daha evvel Akabe’de elini tutmuş, O’nu (sas) muhafaza edeceklerine dair söz vermişlerdi. Hicret emriyle yurdundan ayrılan, kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratıldığı âlemlere rahmet Yüce Peygamber (sas), kendisine biat edip söz veren Medinelilerin yurdunu şereflendirmişti.

Resûlallah (sas), Miraç Gecesi arş üstüne çıkan kademini acaba hangi evin eşiğine basacaktı? Her geçtiği mahalde insanlar önüne çıkıyor, yularından tutarak deveyi çevirmeye çalışıyor; “Bize teşrif buyur Yâ Resûlallah. İşte canlarımız, işte mallarımız emrine âmâdedir. Bizim malımız çok, çocuklarımız kuvvetli, sözümüz geçer. Bize misafir ol, seni biz koruyalım.” diyorlardı. Hazreti Peygamber (sas), bir tercih yaparak onları gücendirmemek için devesinin çökeceği yere en yakın eve misafir olacağını söyledi. Resûlüllah (sas), devesinin yularını dâhiyane bir düşünceyle serbest bıraktı ve kendisini ilâhî emre âmâde kıldı. Allah Resûlü’nden (sas) hep aynı söz sadır oluyordu: “Deveyi bırakın. O emredilmiştir.” Devenin önce bir yere çöktüğü, buradan hemen kalkıp biraz ileride tekrar çöktüğü görüldü. Beklenen dakikaların heyecanıyla tüm nefeslerin tutulduğu esnada, Allah-u Alem Cebrail’in çektiği Kusva adlı deve, Halid bin Zeyd’in evinin önüne çöktü.

Peygamber Efendimiz’in (sas) devesinin çöktüğü yer, bugün Mescid-i Şeriflerinin bulunduğu, o gün ise Neccaroğullarından iki yetime ait olan arsaydı. Allah Resûlü (sas), buraya akrabalarından en yakın kimin evinin olduğunu sordu. Devenin çöktüğü arsa, bizlerin Eyüp Sultan diye bildiği Halid bin Zeyd Ebû Eyyûb el-Ensâri’ye ait evin önündeydi. Efendimiz (sas), mescid ve hane-i saadetleri yapılıncaya kadar misafir kalacakları evi herkesi memnun edecek bir metotla belirledi. İşte o günden sonra sadece Medine’nin değil, Arabistan’ın ve dünyanın da kaderini değiştirecek tarih yazılmaya başlandı. Öncelikle Peygamberimiz (sas) tarafından Ensar ile Muhacir arasında muâhât yani kardeşlik bağı kuruldu. Resûlüllah (sas), Ensar’dan Ebû Eyyûb el-Ensâri Hazretleri ile Mekkeli muhacirlerden Mus’ab b.Umeyr’i kardeş yaptı.

Rivayetlere göre; Ebû Eyyûb el-Ensâri’nin evi aslında Peygamber Efendimiz’e (sas) aitti. Şöyle ki: Hicretten asırlar önce Yemen meliklerinden Tübbâ, ordusuyla sefere çıkmıştı. O zamanki ismi Yesrib olan Medine-i Münevvere’den geçerken, yanındaki âlimler, Mekke’den İsmailoğlulları’na mensup bir peygamberin çıkacağını, daha sonra bu şehre gelip yerleşeceğini haber verdiler. Aynı dönemde Medine’deki Yahudi âlimler de yakında bir peygamberin zuhur edeceğini ifade ediyorlardı. Âlimlerin sözleri, Melik Tübbâ’nın gönlünde Ahirzaman Nebisi’ne karşı büyük bir muhabbet uyandırdı. Ahirzaman peygamberi olarak gelecek o zâta yetişebilmek için çok yalvardı ve: “Ömrüm yetişseydi ona ya halife olurdum veya onunla akraba olurdum.” dedi. Demek ki Kitab-ı Mukaddes’te hem Hazreti Ebû Bekir’in hem de Hazreti Ali’nin evsafı vardı. Bu Yemen meliki onlardan biri olmayı can-ı gönülden istedi.

Melik Tübbâ, kendisini irşad eden âlimleri bu şehirde yerleştirdi. Şanlı Peygamber hicret ettiği zaman ikamet buyursun diye bir de ev yaptırdı ve: “Ahirzaman Nebisi’ne vakıftır.” dedi. Ayrıca O’na (sas) teslim edilmek üzere bir mektup yazıp mühürletti ve nesilden nesile vasiyet edilerek ulaştırılmasını istedi. İşte Resûlüllah’ın (sas) devesinin yakınına çöktüğü ve zamanla Ebû Eyyûb’a kalan ev, Melik Tübbâ’nın yaptırdığı bu ev idi. Hicretten sonra Efendimiz (sas), kendi mübarek haneleri inşa edilinceye kadar işte bu evi şereflendirdi.

Hicreti müteakip Fahr-i Âlem Efendimiz’e (sas) takdim edilen melikinin mektubunda ise şunlar yazmaktadır: “Melik-i Tübbâ Ümeyr bin Dürû’dan Allah’ın Resûlü ve nebisi olan Muhammed bin Abdullah’a. Emmâ ba’dü, ben sana, senin ve her şeyin Rabbine, İslâm ve iman şeriati hususunda Rabb’inden sana gelene iman ettim. Ve dedim ki; eğer sana erişirsem ne mutlu. Erişemezsem kıyamet gününde bana şefaatçi ol, beni unutma. Zira ben senin evvel ümmetindenim. Daha gelmeden, Allah, peygamber olarak göndermezden önce Sana biat ettim. Senin ve İbrahim Aleyihsselâm’ın milleti üzereyim.” Mektup okunduktan sonra Resûlüllah Aleyhisselâm, üç kere “Merhaba salih bir kardeş olan Tübbâ.” buyurdular.

Allah Resûlü (sas), evine yerleştiğinden dolayı Ebû Eyyûb, Mihmandar-ı Nebi unvanıyla anıldı. Yaratılmışların en hayırlısı olan iki cihan serveri, Mescid-i Nebi ve hane-i saadetleri yapılana kadar kutlu insan Halid bin Zeyd’in evinde yedi ay misafir kaldı. Bu ev İslâmiyet’in öğretildiği bir mektep durumundaydı. Hazreti Peygamber (sas) fakir fukaraya burada yemek verir, kendisine takdim edilen hediyeleri de yine bu evde fakirlere dağıtırdı. Ev sahiplerine her vesile ile dua eder; bolluk, huzur ve afiyete kavuşmalarını dilerdi. Böylece Ebû Eyyûb el-Ensâri, kendinden başka hiçbir Müslüman’ın ulaşamadığı mihmandarlık mertebesine yükseldi ve seçkin sahabeler arasında muallâ yerini aldı.

Peygamber Efendimiz (sas), bütün ısrarlara rağmen üst kata çıkmayarak ilk iki ay misafir kaldığı evin alt katında kaldı. Ama Ebû Eyyûb ve hanımı Ümmü Eyyûb, Resûl-i Ekrem (sas) aşağıda kalırken evin üst katında oturmaya tahammül edemediler. Bir gün üst katta testileri devrildi ve içindeki su döküldü. Ebû Eyyûb, eşiyle birlikte hemen tek yorganlarını örtüp ıslak zemini kapattı ve kurulamaya çalıştı. İki talihli insan Âlemlerin Sultanı’nın (sas) üzerine suyun sızmaması için âdeta çırpındı. Bu hâdiseden sonra çoğalan samimi ısrarları kıramayan Peygamberimiz (sas), o küçük mübarek evin üst katına yerleşti.

Ebû Eyyûb ve hanımı Ümmü Eyyûb’un evlerindeki yüce misafire karşı muhabbetleri öylesine derindi ki, ikram ettikleri yemek kaplarında parmak izlerini arar, O’nun (sas) gelişiyle çoğalan bereketten istifadeye çalışırlardı. Bir gün Allah Resûlü’nün (sas) ikram ettikleri yemeği yemediğini görüp, sebebini sordular. O (sas), yemeğin içinde sarımsak olduğunu, kendisine vahiy meleği geldiği için yemediğini; ama başkalarının yemesinde mahsur olmadığını beyan buyurdular. Ebû Eyyûb, müsaade edilmesine rağmen Resûlüllah’a (sas) tâbi olmak için bu hâdiseden sonra çiğ soğan ve sarımsak yememeye karar verdi.

Peygamber Efendimiz’in (sas) teşrifleriyle Hazreti Halid’in evine âdeta bereket yağdı. Bir defasında Allah Resûlü (sas) için yemek hazırlamışlardı. Ancak bir iki kişiye yetecek kadar olan yemek için Resûlüllah (sas) Ensar’dan otuz kişiyi davet etmesini emir buyurdu. Otuz kişi geldi, doyup gitti. Ardından altmış, yetmiş ve yirmi kişi daha çağırıldı. O gün hazırlanan yemek, yüz seksen sahabeyi doyurdu. Efendimiz (sas) kendi hâne-i saadetlerinin tamamlamasından sonra oraya geçti; ama Hazret-i Halid’e olan komşuluğu sürdü ve zaman zaman evini şereflendirdi.

Hazreti Peygamber’i (sas) hicretten sonra mübarek evinde misafir eden Ebû Eyyûb el-Ensârî Hazretlerinin Medine’deki evi, Kubbe-i Hadra’nın (Yeşil Kubbe) yanındaki Reisiye Minaresi’nin tam karşısındaydı. Günümüzdeki Mescid-i Nebevi’nin kıble yönüne düşen evin, minareyle arası yaklaşık 15 metre kadardı. Evin yanında bir zamanlar Medine’nin meşhur kütüphanelerinden biri olan Arif Hikmet Kütüphanesi vardı. Burada 5.000 el yazması dinî ve İslâmî eser mevcuttu. Maalesef her ikisi de 1986’da Mescid-i Nebevi’yi genişletme çalışmaları sırasında yıktırıldı. Kütüphanedeki paha biçilmez eserler Melik Abdülaziz Kütüphanesi’ne taşındı.

Eyüp Sultan Niçin “Sultan”?

Resûlüllah’ı (sas) evinde misafir etme şerefine erişen ve mihmandarlık yapan Ebû Eyyûb el-Ensâri, Allah Resûlü (sas) ile birlikte Bedir, Uhud, Hendek başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. O’nun (sas) vefatından sonra da cihaddan yüz çevirmedi. Mısır ve Kıbrıs’ın fethiyle, Suriye ve Filistin üzerine gerçekleştirilen muharebelere iştirak etti. Hazreti Osman (ra) devrinde (656) birtakım fitneler zuhur edip Medine-i Münevvere asilerin eline geçince halife namaza çıkamamış; imamsız kalan cemaat, Hazreti Ali’ye (ra) müracaat etmiş, o da Mescid-i Nebevi’nin imamlığına Hazreti Halid’i lâyık görmüştü. Haricîler ve Muaviye ile yapılan savaşlarda Hazreti Ali’nin (ra) yanında yer aldı. Hazreti Ali (ra), Kûfe’yi İslâm devletinin başkenti yapınca, Medine’de yönetici (vekil) olarak Ebû Eyyûb el-Ensâri’yi bıraktı.

Ebû Eyyûb el-Ensâri Hazretlerine bu topraklarda Sultan lâkabı lâyık görülmüştür. Çünkü O, Ensardandır. “İyilik yarışında önceliği kazanan Muhacirler ve Ensar ile onlara güzelce uyanlardan Allah hoşnut olmuştur, onlar da Allah’tan hoşnuddurlar. Allah onlara, içinde temelli ve ebedi kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır; işte büyük kurtuluş budur.” (Tevbe/100) ve “Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine hicret edip gelenleri severler; onlara verilenler karşısında içlerinde bir çekememezlik hissetmezler; kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerinden önde tutarlar. Nefsinin tamahkârlığından korunabilmiş kimseler, işte onlar saadete erenlerdir.” (Haşr/9) müjdesine kavuşan bir sahabedir.

Kahraman bir gazi olan ve yukarıda değindiğimiz gibi Peygamber Efendimiz (sas) ile birlikte bütün gazâlara katılan Ebû Eyyûb, Bedir ehlindendir. Melekler tarafından desteklenen ve şanında “O vakit siz Rabbinizden yardım istiyordunuz. O da ‘Ben size peş peşe gelecek bin melâike ile imdad edeceğim’ diye duanızı kabul buyurdu.” (Enfal/9) denilen Ashab-ı Bedir’dendir. Efendimiz (sas) Ashab-ı Bedir hakkında: “Ne biliyorsun, Allah Teâlâ, Bedir ehlinin hâline muttali oldu da ‘Dilediğinizi yapın, sizlere cenneti vacip kıldım ya da sizleri mağfiret ettim’ buyurdu.” demiştir. Cebrail Aleyhisselâm bir gün Peygamber Efendimiz’e (sas) gelerek, “Yâ Resûlallah, içinizdeki Bedir kahramanlarına nasıl bir değer veriyorsunuz?” diye sordu. Efendimiz de (sas): “Müslümanların en faziletlisi.” buyurdu. Bunun üzerine Cebrail: “Biz de Bedir’e katılan melekleri en faziletlilerimiz olarak kabul ediyoruz.” dedi.

Hazreti Halid bin Zeyd, İslâm’ı kabul ettiği günden itibaren kendisini bu dine adamıştır. Hayatı boyunca Hazreti Peygamber’in (sas) yanından hiç ayrılmamış, savaşlara iştirak etmiş ve yaygın bir görüşe göre Allah Resûlü’nün (sas) alemdarlığını yapmıştır. Bu sebeptendir ki o, “Alemdâr-ı Resûlüllah” olarak yâd edilir. Gerçi Ebû Eyyûb’un harplerde sancak-ı şerifi taşıdığına dair rivayet bulunmamaktadır. Ancak, Bera ibni Âzib’den gelen bir rivayete göre; Hazreti Halid (ra), Peygamber Aleyhisselâm tarafından, ashabdan bazı zâtlarla birlikte elinde sancak olduğu hâlde bir kişiyi cezalandırmak üzere gönderilmiştir. Halid bin Zeyd Hazretlerine böyle bir unvanın verilmesinin diğer ve asıl bir sebebi de, Tirmizi’de yer alan bir hâdis-i şeriftir. Peygamberimizin (sas): “Ashabımdan birisi, eceliyle herhangi bir beldede vefat eder ve o beldeye gömülürse, yarın kıyamet günü o belde halkının önderi, sancaktarı ve rehberi olarak haşr olunur.” şeklinde bir müjdesi vardır. Bu yüzden İstanbul halkı mahşer gününde onun sancağı altında toplanmayı ümit eder.

Ebû Eyyûb el-Ensâri aynı zamanda bir hâdis râvisidir. Kur’ân-ı Kerim’i tamamen hıfzetmiş ve Peygamber Efendimiz’den (sas) 150 hâdis-i şerif rivayet etmiştir. Medine döneminde Allah Resûlü’nün (sas) yanından ayrılmayan sahabelerden olmasına rağmen hâdis rivayetinde çok titiz olması ve ömrünü savaşlarda geçirmesi nedeniyle az hâdis rivayet etmiştir. Bu hususta o derece titizdi ki, “Her kim bu dünyada bir mü’minin ayıbını örterse, Allah da kıyamet gününde onun kusurunu örter.” hâdisi hakkındaki şüphelerini gidermek için deve üstünde Mısır’a kadar gidip Ukbe bin Amir ile görüştü ve hâdisi teyit ettirdikten sonra Medine’ye geri döndü.

Onun sözleri ayet oldu! Evet, münafıkların Hazreti Aişe’ye (ra) iftira attıkları “ifk hâdisesi”nde hanımı Ümmü Eyyûb, bu konudaki fikrini sorunca Hazret-i Halid: “Bu apaçık bir iftiradır.” demişti. Bir müddet sonra onun bu sözlerini diğer mü’minleri ikaz mânâsında Rabbimiz ayet-i kerime olarak nazil buyurdu. Cenab-ı Hak, Ümmü’l Mü’minîn Aişe (ra) Validemiz hakkında “Onu işittiğiniz zaman, erkek kadın mü’minlerin, kendiliklerinden hüsnü zanda bulunup da ‘Bu apaçık bir iftiradır’ demeleri gerekmez miydi?” (Nur Suresi/12) ayetini indirdi.

Ebû Eyyûb el-Ensâri, Efendimizin (sas) hususî duasına da mazhar oldu. Bir defasında Hazret-i Fahr-i Cihan Aleyhissalâtu ve’s Selâm Efendimizin sakal-ı şeriflerine kuş tüyü konduğunda hemen koşarak kaldırdı. Bunun üzerine Peygamber Aleyhisselâm’dan: “Ey Ebâ Eyyûb sana kötülük isabet etmez.” müjdesi sadır oldu. Bu müjdenin bereketlerindendir ki kabri asırlarca Bizans toprakları içinde bulunduğu hâlde ayaklar altında kalmadı. Hıristiyanlar ayakucundan çıkan su sebebiyle buraya kudsiyyet atfetti ve ayazma olarak muhafaza ettiler.

Ebû Eyyûb el-Ensâri, Hazreti Peygamber’e (sas) bir zarar gelmemesi için savaşlarda yanından ayrılmaz, hatta bazı geceler çadırı etrafında nöbet tutardı. Hayber seferi sonrası Efendimiz (sas), Hayberlilerden Safiye validemizle evlenmişti. O gece sabaha kadar Rasulûllah’ı (sas) korumak için bekledi. Allah Resûlü (sas) bir ara dışarı çıkınca onu görmüş ve: “Allah da (cc) seni korusun” diye ona dua etmişti.

Resûlüllah’ın (sas) vefatından sonra da bütün gâzalarda yer aldı. Hazreti Ebû Bekir (ra) ve Hazreti Ömer (ra) devirlerinde Suriye, Filistin ve Mısır üzerine yapılan seferlere katıldı. Sahabenin büyüklerinden olan Halid bin Zeyd, ilk halifeler devrinde de itibarını muhafaza etti; fitnelerden uzak kaldı ve bu tavrıyla herkesten hürmet gördü. Haksızlığa tahammül edemez ve doğru bildiğini söylemekten çekinmezdi. Abdullah bin Abbas (ra) Basra valisi iken, Hazreti Eyyûb onu ziyarete gittiğinde, hürmetle: “Senin, Peygamber’e (sas) hizmet ettiğin gibi ben de sana hizmet etmek istiyorum.” deyip konağını ona bırakmıştı.

O aynı zamanda Hazreti Peygamber’in (sas) vahiy kâtibi ve Ensarın önemli hafızlarındandı. Bundan dolayı Efendimiz (sas) zamanında Kur’ân-ı Kerim ayetlerinin bir araya getirilmesine hizmet etti. Ashap arasında ilmiyle tanınır, kendisine sorulan dinî konularda fetva verir ve valileri hakka çağırırdı. Emeviler döneminde Medine valisi olan Mervan’ı namazı geciktirdiği için, yine Muaviye’yi de sünneti ihlal ettiği için uyarmıştı.


Murat Duman
muratduman1973@gmail.com

#

YAZARIN SON YAZILARI

BİN KALEMLİ BİR KÖY: “SAV”

BİN KALEMLİ BİR KÖY: “SAV”

İman ve Kur’ân hizmeti yolunda zor şartlar altında büyük bir mücadeleyi göğüsleyen ve bugün dünyanın birçok diline tercüme edilerek milyonlarca insanın imanının kurtarılmasına vesile olan Risale-i Nur Külliyatı’nın müellifi Bediüzzaman Hazretleri, 1926-1935 yılları arasında Isparta’nın Barla nahiyesinde sıkı gözetim altında bir hayat yaşamıştır.
OSMANLI'NIN MÜLTECİLERE YAKLAŞIMI

OSMANLI'NIN MÜLTECİLERE YAKLAŞIMI

Tarihi süreçte devletler ve toplumlar arasında yaşanan mücadelelerin bir neticesi de "mülteciler meselesi"dir.
TARİH ŞUURUNA DOĞRU

TARİH ŞUURUNA DOĞRU

Gönül ekranı Irmak TV ekranlarında geçmişten bugüne uzanan tarihi süreçte yaşanan önemli hâdiseleri alanında uzman konuklar eşliğinde doğru, anlaşılır ve sorgulayıcı bir bakış açısıyla değerlendirmeyi hedefleyen yeni bir program başlıyor.
Şeyhülislâm Ebussuud Efendi

Şeyhülislâm Ebussuud Efendi

Murat Duman
Eğitimci-Yazar
Topkapı Fatih Koleji Tarih Öğretmeni

Yavuz Sultan Selim ve Mısır Seferi

Yavuz Sultan Selim ve Mısır Seferi

Son zamanlarda acı hâdiselere sahne olan Mısır gündemimizden hiç düşmüyor. Cenâb-ı Allah, Mısır'da ve Suriye başta olmak üzere sıkıntı içerisinde bulunan diğer ülkelerde yaşayan Müslüman kardeşlerimize Rahmeti ile muamele buyursun ve en kısa zamanda onları felaha erdirsin...

GEYVE’DE RAMAZAN…

GEYVE’DE RAMAZAN…

Epey bir aradan sonra bu yıl mübarek Ramazan ayının tamamını Geyve’de geçirme imkânı buldum ve inşallah bayrama kadar mağfiret ve rahmet iklimini burada yaşamaya devam edeceğiz.

GENEL BİLGİLER

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve Otobüs Saatleri

Geyve - Adapazarı, Adapazrı Geyve Otobüs sefer tarifesi. Geyve otobüsü kaçta kalkıyor? Adapazarından son Geyve Otobüsü, Sefer tarifesi, geyve koop otobüs